Bir Kitap Okudum

Tarihimizin en hazin sayfalarından birisidir 6-7 Eylül Olayları. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de yaşanan iki günlük mahşer! Sonrası anlatılmayan nice sır ve yarım kalan nice hikâye…

Melike İlgün, yeni romanı Beni Hep Böyle Hatırla’da yarım kalmış bir aşkın ve yıllar sonra ortaya çıkan sırların romanını yazıyor. İstanbullu Rum Helena ile Ziya’nın herkesten sakladıkları aşkları 6-7 Eylül Olayları sonrasında yarım kalacaktır. Ziya ülkesini terk edecek ve bir daha geri dönmeyecektir!

Ancak gerçekler on yıllar sonra olsa da ortaya çıkacaktır. Üstelik araya giren başka hikâyeler sonucunda. Beni Hep Böyle Hatırla bir ülkenin hâlâ hesaplaşmadığı, geçmişinden bugüne uzanan gerçekleri arasında yaşanan ölümsüz bir aşkın romanı.

(Tanıtım Bülteninden)

Bu kitap, kökenleri sinemanın ilk dönemlerine kadar uzanan fakat zaman içerisinde dönüşüm ve değişim geçirerek 1990’lı yılların ortalarından itibaren sinemasal anlatı ve düşünme biçimi olarak popülerleşen karmaşık öykü anlatıcılığının genel özelliklerini, ortaya çıkardığı etkileri, sinematik düşünce biçimine olan katkısını, felsefi alt yapısını ve anlatı bilimsel kökenlerini Cristopher Nolan sineması özelinde ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kitabın çıkış noktasını oluşturan temel tartışma ise 2000’li yıllara yaklaştıkça sinema anlatısında popüler bir hikâye anlatma yöntemi olmaya başlayan karmaşık anlatıların estetik ve felsefi açıdan yeni bir anlatı yapısı mı, yoksa sinemadaki temel anlatı modelleri olan Klasik, Çağdaş ve Postmodern anlatıların yeni bir yorumu mu olduğuna dair geliştirilen şüphedir. Bu çerçevede kitapta anlatı kuramı, dramatik yapılar ve tragedya, sinemada anlatı yapıları, karmaşık öykü anlatıcılığının biçimsel, bilimsel ve teorik altyapısı ele alınmış, karmaşık öykü anlatısı Memento ve Inception filmleri üzerinden tartışılmıştır.

(Tanıtım Bülteninden)

Karşınızda edebiyatın sınırlarını zorlayan bir ilk kitap… Ama ilk kitap olmanın çok daha ötesinde…

Ümran Kartal, Türk basınının yakından tanıdığı bir isim… Uzun yıllar sürdürdüğü gazetecilik yaşamının ardından bir araya getirdiği öyküleriyle edebiyat dünyasının kapısından giriyor.

Harf Öncesi gurbetten Moda sahilinin çekiciliğine kapılıyor; Kadıköy sokaklarındaki avare gezmelerin öykülerini anlatıyor. Bazen gümrük memurlarıyla dalaşıyor, bazen çocuk büyütmenin sancılarına kapılıyor; zamansızlıkların çetelesini tutarken kendine ait bir dünyanın özlemini duyuyor. Ümran Kartal, kurduğu dil, yarattığı atmosfer ile birlikte Türkçe edebiyatta eşine çok rastlanmayan bir dünya kuruyor daha ilk kitabında…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.